Pazartesi, Mayıs 31, 2010

Jakuzinizden denizi seyredin



İzmir'in Foça ilçesindeki butik otel Bülbülyuvası’nın tarihi bir atmosferi var. Otel Beşkapılar Kalesi’nin burçlarının tepesinde, tabiat ve denizle iç içe. 11 odasına ilçenin eski yerlileri Fokaililer’in kurdukları kolonilerin isimleri verilmiş: Caria, Velia, Alalia, Larisa, Massalia... Her odasının ayrı bir karakteri var. Alalia’da jakuzide denizi seyredebilir, Massalia’da deniz feneri karşısında hamam sefası yapabilirsiniz. 
www.bulbulyuvasi.com.tr, Tel: 0 232 812 51 52
http://www.hurriyet.com.tr/seyahat/14879344.asp?gid=56

Pazar, Mayıs 23, 2010

Mesleğime deli oluyorum

Fotoğrafçı Mehmet Turgut; Teoman, Hayko Cepkin, Ogün Sanlısoy gibi rockçılara yaptığı işlerle tanındı. Farklı hikaye ve renkleri olan kareleri ilgi gördü. Mesleğinin en aranılan isimleri arasına girdi. Elbette eleştirenler, photoshop dehası olduğu söyleyenler de vardı. Ama o hiç aldırmadan ve soluk almadan çalışmaya devam etti.

 http://www.hurriyet.com.tr/cumartesi/14791581.asp?gid=66

 

Çarşamba, Mayıs 19, 2010

The Bigger Picture

                                                      STEVE JOBS AT HOME IN 1982
  '' This was a very typical time. I was single. All you needed was a cup of tea, a light, and your stereo, you know, and that’s what I had.” —Steve Jobs

http://digitaljournalist.org/issue0712/y_walker08.html

Pazar, Mayıs 16, 2010

Bankaların restoranlardan öğreneceği çok şey var

Tüketim çarklarının kilit dişlisi reklâmcılık çehre değiştiriyor, kavramlar yeniden tanımlanıyor, yeni kavramlar ortaya çıkıyor. Bunlardan biri de deneyim tasarımı. İngiliz Bob Bayman, 10 yılı aşkın bir süredir bu işle uğraşıyor. Ona göre firmaların kendilerini kitle iletişim araçları yoluyla tanıttıkları dönem çoktan geride kaldı.


http://www.hurriyet.com.tr/pazar/14738938.asp?gid=59

Nuriosmaniye’nin çömez Alman geliniydi önünde ceket iliklenen Tina Abla’sı oldu

Tina Christa Sezer, Almanya’da bir Türk’e aşık olup Türkiye’ye geldiğinde yıl 1970’di. Nuriosmaniye piyasasında bırakın çalışmasını, bir kadın zar zor alışveriş yaparken o dönemin en büyük mücevher mağazasında satış görevlisi olarak işe girdi. 14 yıl boyunca her gün aynı mağazaya giderek mücevher işinin alfabesini çözdü. Kendi markasını Tina Jewellery’i 90’lı yılların başında kurdu. 8 metrekarelik bir alanda başladı, 18 metrekare, 75 metrekare derken 2005’de daha önce 14 yıl çalıştığı 300 metrekarelik mağazaya taşındı. Geçtiğimiz hafta Nişantaşı Abdi İpekçi’de ikinci şubesini açan Tina Christa Sezer ile 40 yıllık macerasını konuştuk.


http://www.hurriyet.com.tr/pazar/14738933.asp?gid=59

Böreksiz asla yapamam


Tuncel Kurtiz’i anlatmaya gerek var mı? Tek kelimeyle anlatırsak: Sanatçı. Sinema, tiyatro derken şimdi de televizyonların yıldızı. İster beyaz perdede, ister sahnede, ister televizyonda olsun, tüm ödüller onun oluyor. Sadece sanatçı değil, sevecen, sımsıcak bir dost aynı zamanda. Tuncel Kurtiz’le Ezel dizisi için İstanbul’a geldiğinde kaldığı Tünel Rezidans’ın yedinci katındaki dairesinde söyleştik. Muhteşem Haliç manzarası yüzünden arada bir yemek sohbetini kesip, İstanbul’un nasıl “ırzına geçildiğini” konuştuk. Tuncel Kurtiz bana elleriyle pişirdiği enginarı, kuşkonmaz ızgarayı, Edremit’ten getirdiği özel peynirleri sundu. Sohbetimizi kırmızı şarapla ıslattık.


http://www.hurriyet.com.tr/pazar/14738930.asp?gid=59



Çarşamba, Mayıs 05, 2010

25 YIL

05.05.1985 - 05.05.2010
Tam 25 yıl...
Sevgili eşim Melda ile tam 25 yıl önce bugün nişanlanmıştık.
Selam olsun bizi sevenlere...
Çal davulcu çal, vur patlasın, bugün Bayram günü, bugün Bahar, yarın Hıdırellez, bugün çiçekler yeniden açtı...

Kublai Khan Becomes Ruler of the Mongol Empire (1260)

Kubilay Han hakkında tarihten bir yaprak...

The grandson of Genghis Khan, Kublai Khan was a Mongol emperor who founded China's Yuan Dynasty and became the first Yuan emperor in 1271. In 1279, he completed his grandfather's conquest of China by overthrowing the Sung dynasty. He promoted economic prosperity by rebuilding the Grand Canal, repairing public granaries, extending highways, and encouraging foreign commerce. His magnificent capital at Cambuluc—now Beijing—was visited by several Europeans, including what notable figure?

More: http://encyclopedia.thefreedictionary.com/Kublai+Khan                from http://www.refdesk.com/

Jarseyi aklayan tasarımcı

Jarseyi nasıl bilirsiniz? Ben yiğidin malını olduğu gibi meydana çıkaran cesur bir kumaş olarak bilirim. Vücut kıvrımlarını ayan beyan gözler önüne serer. Dokununca güzeldir, tende kayar gider, iyi parlar, dikkat çeker ama gelgelelim zordur. Tasarımı kötü bir jarse elbise giyerseniz şık olacağım derken avam, seksi olacağım derken ucuz durursunuz. Buraya kadar bir nefeste sıraladığım bütün önyargıları yıkan bir tasarımcı ile tanıştım geçen hafta. Arzu Tamtürk (31), jarseden öyle tasarımlar yapıyor ki, her gören hayran kalıyor. Markasının adı Wicce. Pagan felsefesinde dişi cadı anlamına geliyor. Özetle elinde sihirli değneği olan cadı gibi davranıyor ve jarse ile harikalar yaratıyor.




http://www.hurriyet.com.tr/cumartesi/14582979.asp?gid=66

Zeytinliği de yok fabrikası da ama zeytinyağı üretiyor

Rengin Suar ünlü bir halkla ilişkiler ve reklam uzmanı. Ama şimdi kendi adını taşıyan bir zeytinyağı üretiyor. Hatta zeytinyağı tenekelerinin üzerine fotoğrafını bastıracak kadar da kendisine güveniyor. Ne tek bir zeytin ağacı var, ne de zeytinleri sıkmak için fabrikası. Onun zeytinyağı, bakkallar veya marketlerde de satılmıyor. İnternetten satış yapıyor. Hatta İstanbul içindeki müşterilerine ürünü kendi götürüyor.

http://www.hurriyet.com.tr/cumartesi/14582985.asp?gid=66

Perşembe, Nisan 15, 2010

New, Improved, and Super Low-Cost

Accenture's Mark Foster on how to combine cost-cutting initiatives with design and development activities

You've probably heard of these startlingly low-cost products: $100 laptops, $20 intra-European airfares, $2,500 cars. What matters is they're not isolated cases. Low-cost thinking is starting to drive innovation across a broad array of industries.


By focusing on lower costs during the early stages of design and development, companies can seize a huge opportunity. In emerging economies, many previously impoverished people are now living in low-wage households and are eager to consume a variety of goods and services—if those offerings are priced right. Meanwhile, in developed markets, we're seeing a new frugality, with recession-weary customers demanding greater value at lower prices.

Full article: http://www.businessweek.com/managing/content/apr2010/ca2010047_650882.htm?link_position=link2

Turn Yourself Into CEO Material. Now

In your workplace there are people behind closed doors right now, looking for someone to promote or develop for a larger role. When your name comes up, you want one of them to say, "[Your name] is someone we're watching. We need a half dozen more like [your name]. [Your name] could be a leader in any organization—real CEO material."


An endorsement from the right person at the right time can float you to the top. On the other hand, it takes only one comment such as these to sink you: "She lies." "He doesn't listen." "She blames others." "He demeans his team." A lot of organizations have formal guidelines for promoting people. All organizations have informal methods for evaluating and advancing people. My conversations with top executives continually confirm that the informal trumps the formal nearly every time.

Full article: http://www.businessweek.com/managing/content/mar2010/ca20100326_550092.htm

Çarşamba, Nisan 14, 2010

Leadership Tip of the Day

''The least effective decision makers are the ones who constantly make decisions. The effective ones make very few. They concentrate on the important decisions.''
Peter F.Drucker

Pazar, Nisan 11, 2010

Bir mektup yazdı kariyeri değişti

Reklam ajansı Manajans JWT’nin başkanlığına atanan Tuğbay Bilbay’ın bankacı olarak başladığı kariyeri bir mektup sayesinde değişti. Çocukluğundan beri okumaya, yazmaya, gözlem yapmaya meraklı olan Bilbay, reklam ajansı MARKA’nın kurucusu Hulusi Derici’ye yazdığı 4 sayfalık mektupla reklamcılık sektörüne adım attı.


http://www.yenibiris.com/HurriyetIK/Oku.aspx?ArticleID=7913

Silikon Vadisi’nde sinema sitesi kurdular

2 yıl önce 2 kişinin kurduğu sinema sitesi The Auteurs, bugün Avrupa ve Amerika’nın önemli film şirketleriyle ortaklık imzalıyor. Sitede ödüllü, festivallerde yarışmış filmer ücretsiz izlenebiliyor, sinemayla ilgili son gelişmelerden haberdar olunabiliyor. The Auteurs CEO’su ve kurucu ortak Efe Çakarel ile The Auteurs Kreatif Direktor ve kurucusu Kamer Altınova İstanbul’dan Silikon Vadisi’ne uzanan süreci anlattılar.

http://www.yenibiris.com/HurriyetIK/Oku.aspx?ArticleID=7912

İyi Tarım Nedir, Ne Değildir?

Buğday Derneği üyelerine ücretsiz olarak dağıtılan Buğday Ekolojik Yaşam Rehberi’nin ilkbahar sayısı için Victor Ananias’ın kaleme aldığı yazıda, son günlerde sık sık duyduğumuz “iyi tarım”ın ne olduğunu ve ne olmadığını anlatılıyor.

Yazıdan alıntı: “Son günlerde Tarım ve Köy işleri Bakanlığı’nın da içinde olduğu bir kampanya ile reklam ve duyuruları yapılan iyi tarım uygulamaları (IYU), dört sayfalık bir yönetmelik ile tanımlanmıştır. Buna karşilık ekolojik tarım 42 sayfalık bir yönetmelik ile tanımlıdır ve kullanılabilecek tüm tarımsal girdiler ayrıca listelenmiştir. Ekolojik ürünler resmi bir standart ile çerçevesi belirlenmiş şekilde üretilir, işlenir ve tüketiciye ulaştırılır.
İyi tarım yönetmeliği kimyasal ilaç, GDO, kimyasal gübre, sentetik hormon kullanımı konusunda bir ilave ölçü ya da sınır getirmez, sadece çiftçiyi ve aktivitelerini kayıt altına almayı hedefler. İyi tarım yöntemi çiftçimizin her durumda uyması gerekli minimum standart olmalıdır. Devletin tarımsal aktivitelerde bu düzenlemeyi yaparak çiftçileri kayıt altına alması ve kullandığı tarımsal girdilerin belgelenmesi, gerekli minimum standarttır. Yoksa hiçbir zaman ürünün kim tarafından yetiştirildiğini ve hangi ilaçların kullanıldığını bilemeyiz.
Ekolojik tarım gibi doğa koruma, iklim değişikliği, toprak ve su kalitesi, biyolojik çesitlilik, emek-yoğun istihdam, koruyucu halk sağlığı, yerel değerlerin ekonomik araca dönüşmesi ve daha birçok konuda yaşamsal çözüm ve faydalar sağlayan bir sistemin iyi tarım ile hiçbir bağı ya da benzerliği yoktur.”
Yazının tamamı, önümüzdeki hafta dağıtılacak olan Ekolojik Yaşam Rehberi’nini ilkbahar sayısından okunabilir. Buğday Derneği’ne üyelik için: www.bugday.org veya Selma@bugday.org 

Salı, Mart 30, 2010

Ormandaki orkide bahçesi

Fethiye’nin ormanlarında yaklaşık 300 türde yabani orkide yetişiyor.

Deniz seviyesinden yaklaşık 600 metre yükseklikte, dağların arasındaki bir platoya kurulan Yeşil Üzümlü Beldesi, yabani mantarları kadar orkideleriyle de ünlü. Şubat sonunda orkideler açmaya başlıyor. Ardından nadide mantarlar geliyor. İstanbullu doğasever Ayşe - Cengiz Genç çifti, üç yıl önce Yeşil Üzümlü’nün Dikencik bölgesine yerleşti. Dörder odalı iki taş evde, beldenin ilk butik otelini kurdu. Dikencik Evleri, Çal Dağı’nın karlı zirvesini seyrederken rüzgarın sesini dinlemek, yabani orkideler arasında orman yürüyüşüne çıkmak isteyen tatilcileri ağırlıyor. Dikencik çevresinin sulak ormanlarında mayıs sonuna kadar orkideler görülüyor. Genç çifti bahar boyunca, farklı orkide türlerinin çiçeklenmesini takip ediyor, fotoğraflıyor, web sayfalarından meraklılarıyla paylaşıyor. Bölgedeki mantar kültürünün tanıtılması için etkinlikler düzenliyor. Kuzugöbeği Mantar Festivali, geçen yıl Genç çifti ve bir grup gönüllünün öncülüğünde başlatılmıştı. Bu yıl festival 2-4 Nisan’da ikinci kez düzenlenecek. (www.kuzugobegifest.com)

SANAT EVİ, ESİN PERİSİYLE BULUŞMA YERİ ARAYAN SANATÇILARI BEKLİYOR

Mühendis Canan ve Süleyman Hacımusaoğlu çifti, sekiz yıl önce İstanbul’un yoğun yaşamından bunalıp Hoyran’ın ıssızlığına sığındı. 14 dönümlük bir arazi aldılar, asırlık meşelerin arasına meyve ağaçları diktiler. Eski bir karavanda yaşayıp, bölgedeki taşları kullanarak hayallerindeki evleri inşa ettiler. Bölge mimarisine uygun yapılan 7 taş evin içi, ısı yalıtımı sağlayan saman, toprak, kireç karışımıyla sıvandı. Hoyran Köy Evleri, 2008’de açıldı. İlkbaharda adaçayı bahçesine dönüşen Hoyran’ın deniz manzaralı bir köşesinde Sanat Evi bulunuyor. Banyosu, mutfağı, kliması, buzdolabı bulunan 50 metrekarelik müstakil evde, çalışmak için sakin bir mekan arayan yazarlar, ressamlar konaklıyor. 15 gün, tam pansiyon konaklama ücretsiz. Sanat Evi’nden en az bir kitabı yayımlanmış yazarlar ve en az bir kişisel sergi açmış ressamlar yararlanabiliyor. Sanat Evi’nde konaklamak isteyenlerin, bu süre içinde üzerinde çalışacakları proje üzerine de ön bilgi vermeleri gerekiyor. (www.hoyran.com.tr)
http://www.hurriyet.com.tr/seyahat/14249057.asp?gid=0&srid=0&oid=0&l=1

Hayallerini yazdılar seyahat bursu kazandılar

İletişimci Özlem Yücel’in seyahat kültürünü yaymak amacıyla başlattığı bursu kazananlar belli oldu. Her yıl bir gence burs vermeyi planlayan Yücel’in kampanyası beklenin üzerinde ilgi çekti. Çok sayıda gezgin ve turizm profesyoneli girişime destek oldu. Hürriyet Seyahat ve Prontotour’un da katıldığı kampanya sonucunda seyahat burslarının sayısı beşe yükseldi. Hayallerini yazıp, burs kazanan beş genç bu yaz interrail biletiyle yurtdışı seyahatine çıkacak, karşılığında bloglarında seyahat günlüklerini yazacak.
http://www.hurriyet.com.tr/seyahat/14249060.asp?gid=56



Pazartesi, Mart 29, 2010

Soğuğa dayanıklı sokak çocukları buz üstünde 10 kaplan gücünde



Onlar toplam 15 çocuk. Yaşları 10-14 arasında. Yaşları değişik ama kaderleri bir. Hepsinin de bakmakla yükümlü olduğu aileleri var, Erzurum sokaklarında kâğıt mendil, su satıp, boyacılık yapıyorlar. Aralarında babası işsiz veya hasta olan da var, aileye babalık yapan da. Tüm bunların yanında spor yapıyorlar. Hem de buz hokeyi. Üstelik Türkiye şampiyonu oldular.http://www.hurriyet.com.tr/pazar/14233133.asp?gid=59   


Cumartesi, Mart 20, 2010

Garanti’den kültür sanata 15 bin metrekarelik mekan

Garanti Galeri, Osmanlı Bankası Müzesi ve Platform Garanti artık tek bir çatı altında: Garanti Kültür A.Ş.
Bunun için Bankalar Caddesi’ndeki 10 bin metrekarelik tarihi Osmanlı Bankası binası restorasyona alınarak “Galata Binası” adıyla bir kültür ve sanat merkezi haline getirilecek. Beyoğlu’ndaki beş bin metrekarelik yapı ise daha çok sergilerin açılacağı bir yer olacak.
Galata Binası’nın 100 bin adete ulaşan kitap sayısı, zengin arşivi, konferans ve sergi salonları ve müzesi ile uluslararası alanda da referans gösterilen bir merkez haline getirilmesi hedefleniyor. Restorasyon çalışmalarını yöneten “Ağa Han” ödüllü ünlü mimar Han Tümertekin, günde üç vardiya ve 24 saatlik çalışmayla Galata Binası’nı tarihi dokusuna ve orijinal haline uygun olarak restore edeceklerini ve bu çalışmayı 2010 sonuna kadar bitireceklerini söylüyor. Etkinliklerse 2011’in ilk aylarında başlayacak.
ARTIK OBJE YOK SORULAR VAR
İKSV, Borusan Müzikevi ya da Koç derken, şimdi de Platform Garanti’nin bulunduğu bina bir kültür merkezine dönüşüyor. Tüm bunlar o kadar arka arkaya geldi ki sanki kültür sanat camiası önceden bu bölgeyi yaklaşık aynı dönemde bir kültür sanat merkezi haline getirmeyi planlamış gibi. Bu kadar denk gelmesi rastlantı mı?- Aslında pek öyle değil. Galatasaray civarından Galata’ya uzanan özel sektörün oluşturduğu kültürel gerdanlık bir anlamda 150 yıl öncesinin izdüşümü. İstanbul’un modernizasyonunun simgesi olan İstiklal Caddesi ve ona bağlı arterlerin bir anlamda tarihsel DNA’larına dönmesi şaşırtıcı değil. Tıpkı tarihi yarımadada belki de dünyanın en olağanüstü gerdanlıklarından birinin Topkapı Sarayı, İslam Eserleri, Arkeoloji müzeleri ve çevresiyle oluşması gibi. Ben bu iş bölümüne alışmaya başladım. Bunlar gelişigüzel oluşmadı ve bunu anlatmam sayfalar alır. Önemli olan, Galatasaray-Galata aksının bir cam fanusa dönüşmemesi ve bu ivme içinde bu bölgelerin sosyal ekolojilerine güncel ve tarihsel anlamda hassasiyetle yaklaşılması.
Garanti’nin yürüttüğü tüm sanatsal olguların Garanti Kültür A.Ş’de biraraya gelmesi size nasıl yardımcı olacak? Örneğin ortak çalışmalar yapılacak mı? Projelerden biraz bahsedebilir misiniz?- Bir program, iki bina esasında çalışıyoruz. Programlarımız araştırma odaklı ve farklı disiplinlerin kavuşma ve kırılma noktalarından hareket ediyoruz. Yeni kurumun merkezinde “obje” yok, sorular var. Ortak ya da bireysel çalışmalar söz konusu değil çünkü ortaklık bile birbirinden farklı paydalar olduğunu varsayıyor. Yeni kurumumuz kompartmanlara bölünmedi. Beraber çalışan program ekipleri var. 
Garanti Galeri ve Osmanlı Bankası Müzesi’nin yanı sıra Platform Garanti farklılıklarıyla hep ön plandaydı. Diğerleri tam tıkırında işlerken Platform’da bir anda bir durgunluk oldu, ardından da hiçbir şey gelmedi boş kaldı. Neden? - Platform’un etkinlikleri son zamanlarda yurtdışı ağırlıklı olarak gerçekleşti. Son 30 ayda bir çok konferans yaptık, misafir sanatçı programları sürdü, birçok sanatçıyı Türkiye’den dışarı yolladık, birçok sanatçı da konuğumuz oldu. New York, Seoul, Lille, Münster gibi kentlerde sergiler düzenledik. Olağanüstü bir kütüphane geliştirdik. Boşluğumuzun hissedildiğinin farkındayız ama restorasyon çalışmaları devam ediyor.
Çalışmaları süren binada Garanti Galeri ve Platform Garanti birarada mı hizmet vermeye başlayacak?- Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi ve Müzesi, Garanti Galeri ve Platform Garanti ömürlerini tamamladılar. Artık yeni bir kurum var.
Bu binanın projelendirmesi ne zamandır sürüyor?- 3 yılı aştı. İyi bir kurum oluşturmak için iyi bir süre, otobanda motor değiştirmek zorunda kalmayacağız. 
İçinde sergiler dışında konser, dans, tiyatro gibi etkinlikler de yapılacak mı?- Projlerimize etkinlik parametreleri içinde bakmamayı tercih ediyoruz. Araştırma neyi talep ediyorsa, kullanıcıyla nasıl buluşma sağlamak gerekiyorsa o yapılacak. İki binayı birlikte konuşmak gerekir. Binalarımız, kütüphanesi, açık arşivleri, workshop mekanları, çeşitli boyuttaki oditoryumları, değerlendirilen ara mekanlar, farklı sergileme ihtiyaçlarına yanıt veren mekanları ile çok katmanlı paylaşım sağlayacaklar.
GALATA YAVAŞ, BEYOĞLU HIZLI RİTİMDE OLACAK
Garanti Kültür A.Ş.’nin sahip olduğu iki 19. yy yapısını yeniden işlevlendiriyoruz. Her iki yapı da tarihi eser ve tarihi sit alanında. Biri Beyoğlu’nda beş bin metrekare, diğeri Galata’da 10 bin metrekare olmak üzere toplam 15 bin metrekare kültür alanı yapılıyor. Galata’daki diğerinden daha yavaş bir ritme göre tasarlandı. 100 bin cilt kapasiteli bir kütüphane, açık ve kapalı arşivler, çok sayıda seminer ve toplantı salonu, oditoryum, Osmanlı Bankası Müzesi, sergi salonları var. Dijital teknoloji giriş holündeki teknolojik duvardan başlayarak yapının her noktasına ulaştırılıyor.
Beyoğlu’ndaki ise yoğun insan trafiğini karşılayacak şekilde tasarlandı. Bu binadaki sergi salonları aynı anda çeşitli sergilerin gerçekleştirilmesine olanak veriyor. Çok amaçlı kullanabilen mekanlar da tasarlanmış durumda ve bu yapıda da gelişmiş bir teknolojik altyapı var.
EN BÜYÜK FARKIMIZ KÜTÜPHANE
Garanti Kültür A.Ş.’nin Beyoğlu ve Galata bölgelerinin uluslararası ölçekte bir çekim merkezine dönüşmesine katkıda bulunacak. Kütüphanemiz en büyük farkımız olacak. Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi ise Osmanlı İmparatorluğu ve egemenliğindeki bölgelerle ilgili benzersiz bir arşivi bünyesinde bulunduruyor. Osmanlı Bankası arşivlerine paralel olarak, genelde Tanzimat dönemi sonrası Osmanlı İmparatorluğu ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomik, politik ve sosyal tarihini; özelde ise bankacılık ve finans tarihini konu alan eserlerden oluşan bir ihtisas kütüphanesi de var.

20.03.2010, Cumartesi

Deniz İNCEOĞLU

dinceoglu@hurriyet.com.tr



Cumartesi, Mart 13, 2010

Ford Sosyal Medya'da çok çok başarılı...

Filiz Çağman: Topkapı Müzesinde 41 yıl , İlber Ortaylı'nın kalemiyle, 12.02.2006

Bizim müzenin müdürü
Topkapı Sarayı Müzesi'nin eski müdürü Filiz Çağman sekiz yıl boyu bürokrasiyle, imkansızlıklarla, parasızlıkla boğuşarak koca müzeyi ayakta tutmuştu. Perşembe günü Çağman'ın emekli olduktan sonraki ilk doğum gününü kutladık.

O tarihte doktora yapan kimse çok azdı. Hele üniversite öğretim üyeliğini hedeflemeyen bir müze küratörünün doktora ile uğraşması alışılmış bir manzara sayılmazdı. Sanat tarihi talebesi ve asistanından tutun da üniversitenin kıdemli tarih profesörüne kadar Topkapı Sarayı'na devam eden araştırmacıların hepsi Filiz Çağman'ın, bu genç ve zarif bilginin önerileriyle ufuklarının genişlediğini itiraf ederler.

Doğrusu yaşından beklenmeyecek bir bilgi birikimine sahipti.Uzman bizim memleketimizde az rastlanan bir fanidir. Daha çok ezbere konuşmaya ve üfürmeye meraklıyızdır. Çağman eski yazmaları tanıyor, kendisine müracaat edenleri yönlendiriyor ve sorunlarını çözüyordu.

Bilim yeni sorunların ortaya konması demektir. Bir noktada tıkanıp kalan verimli olamaz. Filiz Çağman, Osmanlı-İran edebi metinleri ve minyatürlerini birlikte değerlendirmekte hakikaten az rastlanan uzmanlardandır. Ama o kadarla sınırlı değil; önüne ister Venedik kumaşı koyun, ister Leipzig dokuması ya da porselen; hem künyesini tespit eder hem de kumaşı akrabasıymış gibi size tarif eder.

Zengin yapılı ve çeşitli ünlü müzesini cam ve madeni eşyası, ahşabı ve kağıdıyla bu kadar iyi değerlendiren ve tanıyan bir başka büyük müze müdürü sadece Leningrad Hermitaj Müzesi'nin genel müdürü Bilimler Akademisi üyesi Profesör Piyotrovski'dir.

Üniversite yıllarımda Topkapı Sarayı ile ciddi olarak ilgilenmeye başladığımda, Filiz Çağman Yazma Eserler Bölümü'nün sorumlusuydu. Filiz Çağman'ın malzemeye hakimiyetinin sonsuzluğunu Londra'yı sarsan ama gerçekten sarsan ünlü "Türkler" sergisinin hazırlanışında gördük.

İlk defadır ki, Türk küratörlerin hazırladığı katalog beynelmilel alanda tüm müzecilerin başvurduğu, örnek olarak seçtiği ve içindeki malzemeye göre sergi tasarladıkları bir kaynak oldu. Şahsen birtakım yabancı sergi başvurularına; "Türkler sergisinin kataloğunu kopya etmekten vazgeçin" diyoruz.

Filiz Çağman doktorasını şair Nizami'nin resimlendirilmiş ve Karakoyunlular dönemine ait önemli bir eser olan "Hamse-i Nizami"si üzerine yaptı. Bu eseri hazırlamak bizde alışıldığı üzere, sadece minyatürlere bakıp tarif edip değerlendirmekle olacak gibi değildir. Resmin yanındaki metni de okuyup anlayabilmek lazımdır. Resimlerine baktığın dönemin insanlarının yazdığını anlayarak sanat tarihi yapmak henüz az sayıdaki Allah'ın kulu tarafından yerine getirilen bir vecibedir.

Doktor Çağman'ın Nurhan Atasoy ve yakın arkadaşı Dr. Zeren Tanındı ile hazırladığı minyatür ve resim üzerine eserleri halen değerini korumaktadır. Şu anda gene Zeren Tanındı ile Topkapı Sarayı'ndaki Firdevsi, Nizami gibi büyük şairlerin eserlerini süsleyen minyatürler üzerine zengin bir kataloğu tamamlamıştır.İnşallah birileri himmet eder de basılır.

Malzemesine hakim Filiz Çağman Edirnelidir. Rumeli'nin Osmanlı kültürünü her haliyle etiketi, hicvi, ciddiyeti ile temsil eder. Edebiyat Fakültesi'ndeki öğrenim yıllarını boşuna geçirmeyen nadir öğrencilerden olduğu açıktır. Roman okur gibi birtakım el yazmalarını okumak için demek ki, ille de Osmanlı toplumunda doğmuş, yaşamış ve okula gitmiş olmak gerekmiyor.

Cumhuriyet nesilleri içinde eski metinlere hakim Mehmet İpşirli, Mehmet Genç, Günay Kut, merhum Ali Alpaslan, Uğur Derman, Özer Genç, Feridun Emecen, Murat Bardakçı, Mübahat Kütükoğlu ve daha genç kuşaktan Ali Akyıldız gibi bir alay kadar kalabalık değilse de, bir bölük oluşturabilecek insanlarımızın arasında kuşkusuz Filiz Çağman vardır. Biraz merak ve disiplin dedelerin mirasını hakkıyla değerlendirmemizi sağlar.

Sekiz yıl boyu bürokrasiyle, imkansızlıklarla, parasızlıkla boğuşarak koca müzeyi yönetti. Perşembe günü emeklilik yılından sonraki ilk doğum gününü kutladık. Belli ki, her şeye rağmen bir Topkapı Sarayı Müzesi ve benim Enderun halkı dediğim işine gönül vermiş saray uzmanları vardır. Filiz Çağman o camiayı hakkıyla temsil etmiştir. Topkapı Sarayı'nın hiçbir şeyi olmasa ismi vardır. Dünyanın büyük müzelerinden olduğunu dışarıdaki büyük müzelerle temaslarımda daha iyi görüyorum. Bunun bilincinde olan müzeciler ve müzeseverleri her şeyden çok takdir etmeliyiz.

Takdir etmeliyiz

Cumartesi, Mart 06, 2010

Smart Power in international relations

Smart power is a term in international relations defined by Joseph Nye as "the ability to combine hard and soft power into a winning strategy."

http://en.wikipedia.org/wiki/Smart_power


Balat ve Fener'de bir gün, Cuma, 05.Mart.2010

Yine bir tam günlük kaçamak ve ben İstanbul'un yedi tepesinden birinde yokuş aşağı yokuş yukarı dolandım, durdum.
Kiliseler, camiler, türbeler, ayazmalar ve mesnevihane. Üç beş talebesi ya var ya da yok olan Rum okulları ve Patrikhane.
Sabah 09:45 gibi Aksaray metro istasyonundan başlayan bir yürüyüşle Akdeniz Caddesi takip edilerek Fatih Cami, Fatih Sultan Mehmet'in türbesini ziyaret ve sonrasında At Pazarı'nda Eski Kafa kahvesinde bir soluklanma, ekşi sarı erik suyu içip yola koyulma...

Yavuz Selim caddesi takip edilerek Sultan Selim Cami'ni ziyaret, Yavuz Sultan Selim'in türbesini çok kalabalık olduğu için ziyaret edemeden, kısa bir molanın ardından bahçeden kuşbakışı Haliç manzarasını temaşa edip Fethiye Cami müzesine dışarıdan bakarak, vakit az, Draman Caddesi takip edilerek Balat'ın ara sokaklarına girdim.
Bir esnaf lokantasında hızlı bir öğlen yemeğinin ardından Draman Çeşmesi Sokağını, tek tük de olsa restore edilmiş evlere ve kapalı kiliselere baka baka, geçtim. Aya Nikola Ayazması'nın bulunduğu Ayan Caddesini boydan boya yürüyerek Vodina Caddesine ulaştım ve Tahta Minare Hamamı ve Cami'nin önünden geçerek hemen sağda, belli belirsiz ve minicik bir türbede yatan sahabeyi ziyaret edip Metroloji Kilisesi'nin köşesinden Çimen Sokak'a girip yokuş yukarı yürümeye devam ettim.
Bir kaç sokak ileride Meryem Ana Rum Ortodoks Kilisesi'nin önünden geçip Fener Rum Erkek Lisesi'ne ulaştım. Koskocaman bir bina adeta bir kale, burçları, mimarisi ve devasa görünümü ile çok uzaklardan bile görülebilen bir bina. Hemen yanında Mesnevihane.
Mesnevihane Sokak'tan yokuş aşağı ilerleyip bir kaç yüz metre sonra tekrar sağa dönüp yokuş yukarı devam ettim. Camcı Çeşmesi Sokağa ulaştım ve Haliç yönüne bu sefer yokuş aşağı yolculuğuma devam ettim. Dr.Sadık Ahmet Caddesine ulaşıp Haliç'e paralel Güney'e doğru yürüyerek Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi'ne ulaştım. Patrikhane'nin bitiminde ki sokağın köşesindeki Rum İlköğretim Okulu'nun önünden geçip sahil yoluna ulaştım.
Sahil yolunda önce Fatihin Sekbanbaşı Abdurahman Ağa Türbesi'ni sonra da Aya Nikola Rum Ortodoks Kilisesi'ni geçip bugünkü programımın son noktası olan Rezan Has Müzesi'ne kapanmadan yetiştim. 
Rezan Has Müzesi'nde ki Neolitik'ten Selçuklu'ya Sessiz Tanıklar daimi koleksiyonunu gezip giriş katına çıktım ve orada ki Ahu-Can Has'ın özel koleksiyonundan oluşan 'Türk Resim Sanatının Bir Asırlık Öyküsü II' adlı sergiyi gezdim. Sergi Halil Paşa, Şevket Dağ, İbrahim Çallı, Mahmut Cuda, Şeker Ahmet Paşa, Abdülmecid Efendi, Fikret Mualla, Nuri İyem ve onlarca Türk ressamının yıllar boyu emekle seçerek, arayarak, tek tek bularak oluşturulan koleksiyonun Kıymet Giray yönetiminde teşhirinden oluşuyordu.

Beyoğlu'nda 2 Saat, 03.Mart.2010

Çarşamba günü öğleden sonra iki saatlik bir boş bırakılmış zaman diliminde bir kaç sergiyi gezdim.
Sırayla kısacık bahsedelim:
1. Konsept ve tasarımı Zafer Karaca tarafından yapılan 'İstanbu'da Tanzimat Öncesi Rum Ortodoks Kiliseleri' sergisi Yunanistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'nda, Şişmanoğlu Konağı, İstiklal Caddesi, ziyaret edilebilir.
2. Semiha Berksoy - 'Ben Yaşardım Aşk ve Sanatla' sergisi Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi'nde. Bu sergiden alınma bir görüntüyü, Yahya Kemal Beyatlı'nın Semiha Berksoy'a yazdığı bir şiir, önceki iletilerimde görebilirsiniz.
3. 'Lidyalılar ve Dünyaları' sergisi Vedat Nedim Tör Müzesi'nde (Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi yanı).
4. 'Merih Akoğul ile Çağdaş Sanat ve Fotoğraf' sergisi Fototrek, Beyoğlu (Mısır Apt.) adresinde.

Ve...

5. Akşam üzeri Pg Art Galery Bebek'de Neriman Polat - Hülya Eyidoğan resim ve dijital fotoğraf sergisinin açılış kokteyline arkadaşım, fotoğraf sanatçısı, Ali Kabaş'la birlikte katıldık.

Debt Is A Political Issue

Paul Krugman

Earlier this week I gave a talk about the state of the crisis at Princeton’s Plasma Physics Lab, and one audience member asked a really good question: if the problem is that interest rates are at the zero lower bound, why should we worry about government borrowing? After all, doesn’t that mean that the government can borrow at a zero rate?

... So what’s the problem? Confidence.
... So what determines confidence? It has a lot to do with the perceived responsibility of the political elite.

Read full opinion here:
http://krugman.blogs.nytimes.com/2010/03/05/debt-is-a-political-issue/?src=tptw

Perşembe, Mart 04, 2010

Semiha Berksoy Sergisinden bir not

 
Yahya Kemal Beyatlı'nın kendi el yazısıyla Semiha Berksoy'a yazdığı şiirin ki eski harflerle ve kırmızı kalemle yazılmıştır, Türkçe harflerle yazılmış hali. Yapı Kredi Sanat Galerisi, 03.03.2010.

BAHÇELERDEN UZAK

İstemem artık ışık, rayiha, renk alemini
Koklamam yosma karanfille, güzel yasemini.
X
Zihnimi bir lahza müsait kılamaz idlale,
Ne beyaz bakire zambak, ne ateşten lale.
X
Beklemem fecrini leylaklar açan Nisanın,
Özlemem vaktini dağı dağ kızaran erguvanın.
X
Her sabah başka bahar olsada ben uslandım,
Uğramam bahçelerin semtine gülden yandım.

Y.K.
Yahya Kemal
Yahya Kemal Beyatlı

11.Nisan 1940



Posted by Picasa

Pazar, Şubat 28, 2010

AsukaBook

AsukaBook USA is an international company located in Bend, Oregon. Our headquarters, Asukanet, started manufacturing coffee table books in Japan in 1995, and continues to print and bind books for clients worldwide. Asukanet (Japan) asked Kevin Kubota to be their USA representative in 2005 and thus AsukaBook USA launched in March of that year; and has been booming ever since. Kevin is also the owner of Kubota Image Tools, Kubota Photo Design, and Red Boot Design.

"Our business mantra is to Empower Photographers, and everything we sell and do is designed around that simple principle. If it won't help you make money, or become a better photographer, we won't offer it."

AsukaBook USA was one of the first companies to offer professional quality coffee table style printed books for photographers. We offer a superior product with a polished look and feel that is very popular with photographer's clients.

AsukaBook products have received the Hot One award in 2005, 2007, and 2008. AsukaBook is proud of these accomplishments and strives to continue to innovate and provide customer service that exceeds all expectations.

http://asukabook.com/index.html

Cumartesi, Şubat 27, 2010

Great sites for stock photos


Great sites for stock photos

istockphoto.com: This is the site I go to first. The search capabilities are great, the selection is vast (and growing) and you can even search by color and composition. (If you want to run your text along the right side of a photo, you can search for photos that have open areas along the right side, for example.)
shutterstock.com: Another excellent (and vast) collection of high-quality images.
dreamstime.com: I haven’t used this much, but it looks promising. It claims to have the least expensive stock photos, and the quality looks good.

Free stock photos

stock.xchng: The granddaddy of free stock photo sites. The free offerings are shown along with tempting paid offerings from a sister site, but if you can resist the urge to upgrade to paid, there are plenty of good images here.
morguefile.com: Don’t let the name fool you. A morgue file, as I learned in art school, is where one keeps photo and image references to be used in the future. This is the Internet’s morgue file, and is assembled by creative people and freely shared.

Remember smaller, independent stock photo sites

photoshelter.com: One of my favorites. A smaller selection than the sites above, but the quality is great, and, depending on the license you select, you won’t have to worry about seeing the image you bought used elsewhere. 
http://bit.ly/aXlrYH

Cuma, Şubat 26, 2010

Turning Math into Cash

IBM has found a new source of revenue: using its mathematicians' formulas in business services.
Video by JR Rost, http://link.brightcove.com/services/player/bcpid42529855001?bctid=66774117001,
By William M. Bulkeley - March/April 2010



Read the transcript: http://www.technologyreview.com/computing/24556/

Perşembe, Şubat 25, 2010

Leadership Tip of the Day

''Lifelong learning feeds the mind and the soul, helping you solve problems and handle adversity, enabling you to grow, to let go of fears and outmoded behaviors.''
Robert H.Rosen,
Leader to Leader Institute

School of the Arts (Columbia) Alumna Kathryn Bigelow Wins Major British Film Award

 
With less than two weeks until the Oscars, Kathryn Bigelow (SOA’81) and her film The Hurt Locker continue their winning streak. Over the weekend, Bigelow became the first woman to win the best director award at the British Academy of Film and Television Arts (BAFTA) awards. Bigelow and The Hurt Locker took home eight awards in total at the BAFTAs, including best picture, original screenplay (Mark Boal) and cinematography (Barry Ackroyd), among others.
http://news.columbia.edu/oncampus/1932

Salı, Şubat 23, 2010

Şahsa özel fotoğrafçılık günü

Pazar gününün sıkıcı rutinini kıran şahane bir program: Ali Kabaş ve Yetkin Başarır'ın kurduğu DPW, 'İstanbul'da Bir Gün' workshop'unda fotoğrafçılığa dair neyi bilip neyi bilmediğinizi mükemmelen tartıp 'Tamamım' diyenleri zarifçe silkeliyor!FEM GÜÇLÜTÜRK


http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetay&ArticleID=981219&Date=22.02.2010&CategoryID=41

Salı, Şubat 16, 2010

Leadership Tip

''An obsession for perfection is listed in the leadership and success literature as your worst enemy and persistence as your greatest asset.'' Jerry Porras, Stewart Emery and Mark Thompson
Leader to Leader Institute

Şile'deki lezzet atölyesi

Lavanda Otel, Şile'nin Ulupelit Köyü'nde. 16 dönümlük meşe, kayın, çam ormanı içinde. Bazı odaları şömineli. Kendi restoranı, barı, SPA merkezi bulunuyor. Feryal - Emre Şen çiftinin 15 yıl önce kurduğu otel, dört mevsim açık. İtalya'ya mimarlık eğitimi için giden fakat gastronomiye merak salan oğulları Emre Şen ise otelin mönülerini hazırlıyor. Her türlü profesyonel ekipmanla donatılan mutfak yemek atölyesini andırıyor. Restoranın Türk ve dünya şaraplarından oluşan bir de kavı var. SPA'sında sauna, jakuzi, buhar odası, ısıtmalı su yatakları, hidroterapi banyoları bulunuyor. Kişiye özel aroma terapi yapılıyor. (Tel: 0216 736 56 41)

Hürriyet, Seyahat eki, sayfa:7, 15.02.2010
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=13790466&tarih=2010-02-15

Pazar, Şubat 14, 2010

İlber Ortaylı'dan ciddi uyarılar

Prof. Dr. İlber Ortaylı, ‘asker millet’ olmanın Türklerin en önemli vasfı olduğunu belirterek, ‘’Askeri vasıflarını kaybetmiş Avrupa, bizde bulunan bu vasfın da yok olmasını istiyor’’ dedi.
Ortaylı, son yıllarda Türkiye’de milliyetinden utanma duygusunun, asker düşmanlığının körüklendiğini iddia etti. Bunu Avrupa’nın da kışkırttığını ima eden Ortaylı, şöyle konuştu: ‘’Türk toplumunun militarist olmasından Belçika’nın, İsviçre’nin ne zararı olabilir? Bizde de resim, heykel sanatı yok, musikiyle uğraşılmaz, filozof yoktur, fakat ölmeyen sanatımız, vasfımız  askerliktir.’’

ORDU DARBE YAPABİLİR
Ordunun siyasete karışmasının da kaçınılmaz olduğunu, bunun tarihsel gerçeklik taşıdığını savunan Ortaylı, ‘’Sivil siyaset kendini geliştiremezse darbe kaçınılmazdır’ diye konuştu.

AÇILIM DEDİKLERİ BOŞ BİR LAFTIR
Demokratik açılım çalışmalarını da eleştiren Ortaylı, sözlerine şöyle devam etti: ‘’Açılım boş laftır. Açılım isteyenler gitmez de durmaz da. Kimse kimseye kitle dalkavukluğu yapmak için, sempatik görünmek için konuşmasın. Türklere karşı tez geliştirmek için arşive giren kaçıncı ecnebi Türk taraftarı oldu, onlar anladı, bizdekiler anlamıyor. Bunlar tehlikeli işler, belediyeciliğe benzemez.’’

GÜNEYDOĞULU KOPYA ÇEKİYOR
Ortaylı, ‘’Doğu ve Güneydoğu’da üniversiteye giriş sınavlarında açık şekilde kopya çekildiğini’’ öne sürerek, ‘’Böylelikle iyi okullara ehil olmayan öğrenciler geliyor. İmtihanların asayişini iyi kontrol etmeliyiz’’ dedi.

PİS HERİFLER KIZLARI KOVALIYOR
Ortaylı: “Ankara’ya 20 okul aç Doğulu çocuklar buranın kültürün görsün” dedi. Ortaylı taşraya üniversite açılmasının zararını ise şöyle anlattı: “Evvela bakkal çakkal çocukları kandırıyor. Ondan sonra oradaki ev sahipleri kazıklıyor çocukları. Ondan sonra her şehirde vardır onlardan bir sürü pis herifler genç kızları kovalıyor.”

Daha çok bilgi için, bakınız: www.ilberortayli.com

It's Not the Crisis; It's How You Respond to It

He probably didn't ask for a problem of quite this magnitude, but like it or not, Akio Toyoda has his crisis. Akio took the reigns with a proclamation that he wanted to change the company, to rid it of (his words) "pervasive hubris and arrogance" or, (my words) the same Big Company disease that he saw grip GM so deeply for so long. For about a year now Akio has been saying that he wants to take the company "back to basics." No less an authority than Taiichi Ohno said you need a crisis to truly embrace TPS. So, Akio has his opportunity. 

As always with things like this (Toyota's crisis, if it doesn't go without saying) it's not the crisis; it's how you respond to it. So far Toyota hasn't responded well. The company will pay a price for that. But, if they problem-solve their way out of the quality and cost issues, the public may forgive them quickly enough.

Read John Shook's Lean Management Column here: http://www.lean.org/shook/2010/02/its-not-crisis-its-how-you-respond-to.html

Cumartesi, Şubat 13, 2010

Nüfus cüzdanınız kaybolunca ne yaparsınız

Nüfus cüzdanınız kaybolunca ya da çalınınca, gazeteye ilan  ve emniyet makamlarına haber vermek yeterli değil. Emniyet biriminden, “nüfus cüzdanının kaybolduğuna ya da çalındığına dair yazı veya tutanak” almak da yeterli değil.

Kaybolan ya da çalınan nüfus cüzdanı nedeniyle, çeşitli sorunlar yaşanabiliyor.

Sözgelimi, cüzdanı çalan ya da bulan kötü niyetli kişiler;

- Bu kimlikle, şirket ya da şirketler kurabiliyorlar,

- Borç taahhütlerine girebiliyorlar,

- Sahte fatura düzenlemek suretiyle, yasa dışı gelir elde edebiliyorlar,

- Cep telefonu hattı alıp tehdit, şantaj, terör vb. amaçlı kullanabiliyorlar.

- Akla gelmeyecek bir çok olumsuz işte ya da faaliyette kullanabiliyorlar.

İşin acı tarafı, nüfus cüzdanı kaybolan ya da çalınan kişi, çoğu kez açılan davalardan haberdar olmamakta, hüküm giyebilmekte ve itiraz etmediği daha doğrusu edemediği kararlardan dolayı mağdur olabilmektedir. Hakkında çıkan arama kararı üzerine yakalanması sonucu da ciddi sorunlar yaşayabilmektedir.

Şimdi diyeceksiniz ki;

“Peki nüfus cüzdanı çalınınca veya kaybolunca başka ne yapacağız?”

Hemen yanıtlayalım;

“Vergi dairesine bildirimde bulunacaksınız.”

Hepsini okuyun: http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/13775870.asp?yazarid=82&gid=61

Cuma, Şubat 12, 2010

Perşembe, Şubat 11, 2010

Sabahattin Eyüboğlu çevirisiyle Ömer Hayyam'dan bir kaç dörtlük ...

Varlığın sırları saklı senden, benden;
Bir düğüm ki ne sen çözebilirsin, ne ben.
Bizimki perde arkasında dedi-kodu:
Bir indi mi perde, ne sen kalırsın, ne ben. (Sayfa 13)
***
Dünyada akla değer veren yok madem,
Aklı az olanın parası çok madem,
Getir şu şarabı, alsın aklımızı:
Belki böyle beğenir bizi el alem! (Sayfa 15)
***
Felek doğruyu eğriyi tartaydı,
Her işine güzel demek kolaydı.
Böyle mi yaşardı iyiler dünyada,
Evrenin özü doğruluk olaydı? (Sayfa 34)
***
Hayyam, günahım var diye tasalanma,
Bunun için dertlere düşmek boşuna.
Günah olacak ki Tanrı bağışlasın:
Rahmet neye yarar günah olmayınca. (Sayfa 106)
***
Gönül, bir düş madem dünya gerçeği,
Ne dertlenir, alçaltırsın kendini?
Hoşgör kaderini, gününü gün et:
Yazılan senin için bozulmaz ki. (Sayfa 160)

Kaynak:
Ömer Hayyam, 'Dörtlükler',
Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi, T.İş Bankası Kültür Yayınları

Lao Tzu’nun öğüdü

... Köşe meddahları her gün Başbakan’a akıl veriyor. Bu akıma bir günlüğüne ben de katılmak istiyorum.
Ama benim aklım fazla değil. Onun için kendi kotamdan veremem. Geriye kalanın bana yetmeme olasılığı var. Bunun için başkasının aklını vereceğim. Benden çok daha akıllı birinin aklını. Bu kişi Lao Tzu’dur. Yedinci yüzyılda Çin’de yaşayan Lao Tzu, Taoizm adlı yaşam felsefesinin kurucusu ve bunun en kutsal kitabı olan Tao Te Ching’in yazarıdır.
Taoizm müritlerine doğal ve yalın bir hayat tarzı önerir ve doğanın akışına karşı çıkmamayı tavsiye eder.
Tao Te Ching şiir şeklinde yazılmıştır. Benim akıl olarak vermek istediğim şiirin numarası 126’dır. İngilizceden kendi çevirimle, şöyle diyor:
İnsan dünyaya geldiğinde yumuşak ve esnektir,
İnsan öldüğünde sert ve katıdır,
Bitkiler canlı iken yumuşak ve körpedir,
Bitkiler öldüklerinde çürük ve kurudurlar.
Demek ki sert ve bükülmez olan ölüme aittir,
Yumuşak ve esnek olan hayata aittir.
Sert ve kudretli olanlar yere çakılır,
Mütevazı ve yumuşak olanlar yükseklere çıkar.

15 Haziran 2008, Pazar
Metin Münir
Milliyet

Edebiyatımızın kilometre taşlarından olan Cahit Sıtkı Tarancı'yı, saygıyla anıyorum


ABBAS
Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı;
Dinsin artık bu kalp ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
Tam kenarında havuzun.
Aya haber sal çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlümce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye
Ve zamana.
Katıp tozu dumana,
Var git,
Böyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.

CAHİT SITKI TARANCI

Why less is the new more

 

By now, just about everyone has heard of the handful of shockingly low-cost products available—$2,500 cars, $100 laptops and $20 intra-European airfares. Less well known, yet just as important, is how low-cost thinking is beginning to drive innovation across the entire spectrum of industries, from medical devices to toys to package delivery... 

http://www.accenture.com/Global/Research_and_Insights/Outlook/Journal/Feb2010/newmore.htm

Çarşamba, Şubat 10, 2010

Twitter co-founder Evan Williams discusses how a little side project called Twitter became a game-changing phenomenon

Alexis of Reddit's presentation, one of the shortest, but best TED talks

Sarah Palin's Secret Hand Notes



http://www.washingtonpost.com/wp-dyn/content/opinions/tomtoles/

Hafız'dan bir metafor...

I once asked a bird,
"How is it that you fly in this gravity
Of darkness?"
She responded,
"Love lifts
Me."

by Hafiz, a Sufi Persian poet (1320-1389)

http://www.amazon.com/Gift-Hafiz/dp/0140195815/ref=sr_1_1?ie=UTF8&s=books&qid=1265604666&sr=8-1

Site of the Day

Kosmix  (www.kosmix.com) is a guide to the Web. The site lets users explore the Web by topic, presenting a dashboard of relevent videos, photos, news, commentary, opinion, communities and links to related topics. Kosmix�s categorization engine organizes the Internet into magazine-style topic pages, enabling people to navigate the Web.


Bir süredir kullandığım bu siteyi www.refdesk.com'da ki herkese tavsiye ettiğim bambaşka bir sitedir, 'Site of the Day' olarak görünce burada yazayım dedim.

Bu yazıyı okuyun ve düşünün ve biraz empati yapın: bizim güzel ve yalnız ülkemiz karanlığa mı yoksa aydınlığa mı doğru yol alıyor...

It’s All About Schools



Published: February 9, 2010 
... So here is my new rule of thumb: For every Predator missile we fire at an Al Qaeda target here, we should help Yemen build 50 new modern schools that teach science and math and critical thinking — to boys and girls.

http://www.nytimes.com/2010/02/10/opinion/10friedman.html?th&emc=th



Japanese design principles

Japanese design principles.


The Zen principles of Aesthetics are derived from the Buddhism beliefs of Anicca or Impermanence where “everything, without exception, is constantly in flux, even planets, stars and gods”. (Wikipedia)


Bu post için Niyal Akmanalp'e (http://twitter.com/NiyalAkmanalp) çok teşekkür ederim.

Genetic Testing Heads to the Pharmacy

Even though nearly 2,000 genetic tests are available today, most Americans have never taken one. (Save, perhaps, for newborn screening.) That may soon change, as the nation's largest businesses responsible for managing prescription benefits, Medco and CVS Caremark, delve into the DNA testing business. Taken together, the two companies cover more than 100 million Americans.

http://www.technologyreview.com/biomedicine/24513/?nlid=2736

Salı, Şubat 09, 2010

How Goldman Sachs Helped Greece to Mask its True Debt

Goldman Sachs helped the Greek government to mask the true extent of its deficit with the help of a derivatives deal that legally circumvented the EU Maastricht deficit rules. At some point the so-called cross currency swaps will mature, and swell the country's already bloated deficit.

http://www.spiegel.de/international/europe/0,1518,676634,00.html#ref=nlint


"SİZİN YATACAK YERİNİZ YOK"

CHP Yalova milletvekili Muharrem İnce’nin TBMM'de bütçe görüşmeleri sırasında yaptığı konuşma büyük ilgi görüyor.

"SİZİN YATACAK YERİNİZ YOK"

Brandlife Şubat

Brandlife Şubat

Bill Gates'in web sitesi...

Bill Gates'in web sitesini, http://www.thegatesnotes.com/, Blog listeme ekledim. Arada sırada da olsa takip etmenizi tavsiye ederim. Bildiğiniz gibi Bill&Melinda Gates Vakfı'nın eş başkanı olan Bill Gates hem vakıf işlerini yürütmekte ve koordine etmekte ve hem de farklı ve yeni konularda öğrenmeye devam etmektedir. Sadece sitesini takip ederek dahi bir çok yeniliği siz de öğrenebilirsiniz.

Pazartesi, Şubat 08, 2010

Komşu mutfağında lezzet keşfi

Tatillerinde yurtdışına lezzet yolculukları yapan gastronomi uzmanı Tuğba İşbakan ve şarap uzmanı Perran Arıbal hobilerini mesleğe dönüştürdü. “Keyfince Yaşa”yı kuran ikili, ilk turlarını geçen Yunanistan’a yaptı. İskeçe, Kavala ve Dedeağaç’taki üç günlük geziyi izledik. Biraz kilo almış ama yediklerimizin içtiklerimizin tadı damağımızda, eğlenceleri belleğimizde döndük...


http://www.hurriyet.com.tr/seyahat/13712532.asp?gid=56

The Way I Work: Paul English of Kayak

Kayak.com co-founder Paul English is obsessed with customer service. That's why he bought office phones with the most annoying ringer he could find. Now his staff rush to answer customer calls from the millions of visitors to the site, ensuring that they receive personal assistance.
http://www.inc.com/magazine/20100201/the-way-i-work-paul-english-of-kayak.html?partner=newsletter_Success

NECDET YAŞAR / Niyazi Sayın'la ses uyumumuzun sırrı Sarıkız'da saklı

Otuz yıldır konser vermeyen, kayıt yapmayan neyzen Niyazi Sayın ve tanburi Necdet Yaşar ikilisi, 1953-1980 arasındaki çalışmalarıyla müzik çevrelerinde bir efsane olarak anılıyor. 2006'ya kadar amatör kayıtları elden ele dolaşırdı. Bugün plakçı raflarında Şenol Filiz ve Birol Yayla'nın girişimiyle hazırlanan bir albüm bulunuyor sadece. 2010 Şubatı’nda, Kültür Bakanlığı'nın “2009 Kültür ve Sanat Büyük Ödülü” vesilesiyle iki ustanın kapısını çaldık, 57 yıllık serüven üzerine konuşmak istedik. Niyazi Sayın, hastaydı. Telefon konuşmamızda "İkilimiz neyle tanburun buluşması değil, bir gönül birlikteliğiydi" demekle yetindi. Necdet Yaşar'ı ise karlı bir İstanbul sabahında ziyaret ettik. Tanburi Cemil'den kalan hatıraların arasında, gönül telimizi titreten müziğin sırrını anlattı.
http://www.muziksoylesileri.net/cms/index.php?option=com_content&task=view&id=294&Itemid=45

TSK DÜŞMANLIĞININ KÖKENİ NEREYE DAYANIYOR

Kafamızı Türkiye topraklarına sokarak olan biteni anlamamız zor.
Dünyaya bakacağız; bir yaprak kımıldasa, bunun rüzgarının Türkiye’ye etkisini analiz etmeye çalışacağız. İşte o zaman çok karışık gibi gelen meselelerin ne kadar basit sebepleri olduğunu kavrayabiliriz.
Gelin, Mehmet Akif’in yaşadığı 20’inci yüzyıl başına gidelim. Tarihin tekerrür edip etmediğine bir bakalım.

http://www.odatv.com/n.php?n=son-padisah-ordusunu-satmisti--0602101200

Pazar, Şubat 07, 2010

Thought from David Ogilvy

' If you always hire people who are smaller than you are, we shall become a company of dwarfs. If, on the other hand, you always hire people who are bigger than you are, we shall become a company of giants.'  David Ogilvy

Elmalı ve tarçınlı sütlaç

Buna benzer bir tarifi size üç hafta önce vermiştim. Ama o tariften bir türlü tatmin olmadığımdan, ardından yedi deneme daha yaptım ve sonunda beni mutlu eden bugünkü fırında sütlaç tarifime ulaştım. Önceki tarifte çok fazla pirinç kullanmıştım, pirinci bayağı azalttım. Yine, daha önce toz tarçın kullanmıştım ama rengi ve yeme dokusunu bozduğunu düşündüğümden, toz yerine çubuk tarçın kullandım ve bir de yıldız anason ekledim. Geleneksel sütlaca nişasta kullanılarak kıvam verilir. Ben sütlü tatlılarda nişastayı sevmediğimden ve zaten rafine dünya mutfaklarında nişastadan mümkün olduğunca uzak durulduğundan, sütlaca yumurta sarısıyla kıvam verdim. Ayrıca sütlaçların üzerine, krem brüle gibi kırmızı şeker yaktım. Bir de minik elma şekerleri yapıp sütlaçla birlikte sundum. Şimdi memnunum.

MALZEMELER: 800 mililitre süt; 3 adet çubuk/kabuk tarçın; 1 tane yıldız anason (evinizde yoksa fark etmez); 4 yumurta sarısı; 1/2 su bardağı (125 mililitre) toz şeker; 1/2 Türk kahvesi fincanı pirinç; 1 elmanın rendesi; 1 su bardağı taze sıkılmış elma suyu; 1 çorba kaşığı tereyağı.
YAPILIŞI: 1. Önce pirinçleri pişirin. Tereyağını, pirinçleri, elma rendelerini ve elma suyunu küçük bir kapaklı tencereye koyun, kaynama noktasına getirin, altını kısıp kapaklı olarak 10-15 dakika kadar pişirip pirinçlerin iyice yumuşamasını sağlayın.
2. Bir tencereye sütü koyun, içine kabuk tarçınlarla yıldız anasonu atın, yüksek ateşte kaynama noktasına getirin. Karıştırarak suyunu biraz uçurun. Suyu uçunca 650 mililitre miktarında koyulaşmış sütünüz olmalı. Ölçün. İçinde tarçınlarla birlikte bir kenara alıp 15 dakika demlenmeye bırakın.
3. Bir kâse içinde yumurta sarılarıyla toz şekeri tel çırpıcıyla çırparak hafif bir doku kazanmasını sağlayın.
4. Sütü tekrar ocak üstünde kaynama noktasına getirin. Yumurtaların olduğu kâse içine birer kepçe sıcak sütten dökün ve bir yandan çırparak sütle yumurtaları karıştırın. Sonra sürekli çırparken kepçe kepçe sıcak sütü yumurta karışıma yedirin. Bunun amacı yumurtaları sıcağa alıştırmak (tempering).
5. Şimdi de süt-şeker-yumurta karışımını tekrar süt tenceresine boşaltın ve orta ateşteki ocağın üzerine koyup sürekli karıştırarak hafifçe kaynama noktasına getirin ve ocaktan alın (3-4 dakika). 6. Süt-yumurta karışımını tel süzgeçten temiz bir kâse içine süzün. Elmalı pirinç karışımını da bu kâseye boşaltıp iyice karıştırın.
7. Fırınınızı önceden 150 derece ısıya getirin. Fırına dayalı kaplara paylaştırın. Kapları bir fırın tepsisine koyun ve tepsi fırın rafındayken tepsinin içine kaynar su dökün. Koyduğunuz su, kapların üçte bir boyuna gelmeli.
8. 25 dakika pişirip çıkarın ve soğutun.
9. Üzerine, içine kırmızı boya kattığınız toz şekerden sütlaçların üzerine bir çay kaşığı kadar koyun ve fırının üst ızgarasının altında şekerleri yakın. 


http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/13712401.asp?yazarid=123

Mayın, emrimdeki askerin elinde patlasaydı o zaman yıkılırdım

Aklıma ilk önce o cümle düştü: Yarım Kalmış Hayatlar... Şu ya da bu sebeple, başına bir felaket gelmiş ve bıçakla kesilmiş gibi aniden hayatları değişmiş insanlar... Onların yaşadıkları... Acıları... Hüzünleri... Duyguları... Sevinçleri... Neyse ne... Ne yaşadılarsa...
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/13712391.asp?yazarid=12

Reytingi en yüksek milletvekili

Bütçe görüşmeleri sırasında memleketten insan manzaralarını anlattığı son konuşması danışmanı tarafından Facebook’a konulunca internette tıklanma rekoru kırdı. Gerçi 7 yıldır Meclis’te ve 11 dakikalık bu konuşma 139’uncu konuşması. Ancak hiçbiri bu kadar hit olmadı, hiçbiri bir rap şarkısının klibi üzerine okunmadı, hiçbiri internette destek grupları oluşturmadı. Ve hiçbirinde annesi “başına bir şey gelecek” diye kaygılanmadı. Sokakta çevirip fotoğraf çektirmek isteyen de var, “CHP’nin yeni Braveheart’ı” (cesur yürek) diyen de. Karşınızda Rize-Drama ortak yapımı, kamyoncunun oğlu Muharrem İnce...
http://www.hurriyet.com.tr/pazar/13712395.asp?gid=59

Cumartesi, Şubat 06, 2010

Moda Ofset

http://www.modaofset.com.tr/

Bir kitabı merak etti iki bin kitabı oldu

Oğuz Otay (42) aslında Onur Havayolları’nın finansman müdürü. Ama yıllardır kendine engel olamadan gecelerini ve hafta sonunu ayırdığı bir hobisi var; kitaplar. Kızıldeniz’de batıklara dalış yapmasıyla başlayan tarih tutkusunu son 15 yıldır sahaflarda günlerini geçirip bulduğu kitaplarla pekiştirdi. Yeri geldi bir kitap için Paris’e gitti, yeri geldi Osmanlıca öğrendi. Kütüphanesinde iki binden fazla tarihi kitap olan Otay’la araştırma yaparken yaşadıklarını, üzerinde uzmanlaştığı Osmanlı denizciliği ve harp tarihiyle Türkiye’nin sahaflarını konuştuk.

http://www.hurriyet.com.tr/cumartesi/13692821.asp?gid=66