Salı, Mart 30, 2010

Ormandaki orkide bahçesi

Fethiye’nin ormanlarında yaklaşık 300 türde yabani orkide yetişiyor.

Deniz seviyesinden yaklaşık 600 metre yükseklikte, dağların arasındaki bir platoya kurulan Yeşil Üzümlü Beldesi, yabani mantarları kadar orkideleriyle de ünlü. Şubat sonunda orkideler açmaya başlıyor. Ardından nadide mantarlar geliyor. İstanbullu doğasever Ayşe - Cengiz Genç çifti, üç yıl önce Yeşil Üzümlü’nün Dikencik bölgesine yerleşti. Dörder odalı iki taş evde, beldenin ilk butik otelini kurdu. Dikencik Evleri, Çal Dağı’nın karlı zirvesini seyrederken rüzgarın sesini dinlemek, yabani orkideler arasında orman yürüyüşüne çıkmak isteyen tatilcileri ağırlıyor. Dikencik çevresinin sulak ormanlarında mayıs sonuna kadar orkideler görülüyor. Genç çifti bahar boyunca, farklı orkide türlerinin çiçeklenmesini takip ediyor, fotoğraflıyor, web sayfalarından meraklılarıyla paylaşıyor. Bölgedeki mantar kültürünün tanıtılması için etkinlikler düzenliyor. Kuzugöbeği Mantar Festivali, geçen yıl Genç çifti ve bir grup gönüllünün öncülüğünde başlatılmıştı. Bu yıl festival 2-4 Nisan’da ikinci kez düzenlenecek. (www.kuzugobegifest.com)

SANAT EVİ, ESİN PERİSİYLE BULUŞMA YERİ ARAYAN SANATÇILARI BEKLİYOR

Mühendis Canan ve Süleyman Hacımusaoğlu çifti, sekiz yıl önce İstanbul’un yoğun yaşamından bunalıp Hoyran’ın ıssızlığına sığındı. 14 dönümlük bir arazi aldılar, asırlık meşelerin arasına meyve ağaçları diktiler. Eski bir karavanda yaşayıp, bölgedeki taşları kullanarak hayallerindeki evleri inşa ettiler. Bölge mimarisine uygun yapılan 7 taş evin içi, ısı yalıtımı sağlayan saman, toprak, kireç karışımıyla sıvandı. Hoyran Köy Evleri, 2008’de açıldı. İlkbaharda adaçayı bahçesine dönüşen Hoyran’ın deniz manzaralı bir köşesinde Sanat Evi bulunuyor. Banyosu, mutfağı, kliması, buzdolabı bulunan 50 metrekarelik müstakil evde, çalışmak için sakin bir mekan arayan yazarlar, ressamlar konaklıyor. 15 gün, tam pansiyon konaklama ücretsiz. Sanat Evi’nden en az bir kitabı yayımlanmış yazarlar ve en az bir kişisel sergi açmış ressamlar yararlanabiliyor. Sanat Evi’nde konaklamak isteyenlerin, bu süre içinde üzerinde çalışacakları proje üzerine de ön bilgi vermeleri gerekiyor. (www.hoyran.com.tr)
http://www.hurriyet.com.tr/seyahat/14249057.asp?gid=0&srid=0&oid=0&l=1

Hayallerini yazdılar seyahat bursu kazandılar

İletişimci Özlem Yücel’in seyahat kültürünü yaymak amacıyla başlattığı bursu kazananlar belli oldu. Her yıl bir gence burs vermeyi planlayan Yücel’in kampanyası beklenin üzerinde ilgi çekti. Çok sayıda gezgin ve turizm profesyoneli girişime destek oldu. Hürriyet Seyahat ve Prontotour’un da katıldığı kampanya sonucunda seyahat burslarının sayısı beşe yükseldi. Hayallerini yazıp, burs kazanan beş genç bu yaz interrail biletiyle yurtdışı seyahatine çıkacak, karşılığında bloglarında seyahat günlüklerini yazacak.
http://www.hurriyet.com.tr/seyahat/14249060.asp?gid=56



Pazartesi, Mart 29, 2010

Soğuğa dayanıklı sokak çocukları buz üstünde 10 kaplan gücünde



Onlar toplam 15 çocuk. Yaşları 10-14 arasında. Yaşları değişik ama kaderleri bir. Hepsinin de bakmakla yükümlü olduğu aileleri var, Erzurum sokaklarında kâğıt mendil, su satıp, boyacılık yapıyorlar. Aralarında babası işsiz veya hasta olan da var, aileye babalık yapan da. Tüm bunların yanında spor yapıyorlar. Hem de buz hokeyi. Üstelik Türkiye şampiyonu oldular.http://www.hurriyet.com.tr/pazar/14233133.asp?gid=59   


Cumartesi, Mart 20, 2010

Garanti’den kültür sanata 15 bin metrekarelik mekan

Garanti Galeri, Osmanlı Bankası Müzesi ve Platform Garanti artık tek bir çatı altında: Garanti Kültür A.Ş.
Bunun için Bankalar Caddesi’ndeki 10 bin metrekarelik tarihi Osmanlı Bankası binası restorasyona alınarak “Galata Binası” adıyla bir kültür ve sanat merkezi haline getirilecek. Beyoğlu’ndaki beş bin metrekarelik yapı ise daha çok sergilerin açılacağı bir yer olacak.
Galata Binası’nın 100 bin adete ulaşan kitap sayısı, zengin arşivi, konferans ve sergi salonları ve müzesi ile uluslararası alanda da referans gösterilen bir merkez haline getirilmesi hedefleniyor. Restorasyon çalışmalarını yöneten “Ağa Han” ödüllü ünlü mimar Han Tümertekin, günde üç vardiya ve 24 saatlik çalışmayla Galata Binası’nı tarihi dokusuna ve orijinal haline uygun olarak restore edeceklerini ve bu çalışmayı 2010 sonuna kadar bitireceklerini söylüyor. Etkinliklerse 2011’in ilk aylarında başlayacak.
ARTIK OBJE YOK SORULAR VAR
İKSV, Borusan Müzikevi ya da Koç derken, şimdi de Platform Garanti’nin bulunduğu bina bir kültür merkezine dönüşüyor. Tüm bunlar o kadar arka arkaya geldi ki sanki kültür sanat camiası önceden bu bölgeyi yaklaşık aynı dönemde bir kültür sanat merkezi haline getirmeyi planlamış gibi. Bu kadar denk gelmesi rastlantı mı?- Aslında pek öyle değil. Galatasaray civarından Galata’ya uzanan özel sektörün oluşturduğu kültürel gerdanlık bir anlamda 150 yıl öncesinin izdüşümü. İstanbul’un modernizasyonunun simgesi olan İstiklal Caddesi ve ona bağlı arterlerin bir anlamda tarihsel DNA’larına dönmesi şaşırtıcı değil. Tıpkı tarihi yarımadada belki de dünyanın en olağanüstü gerdanlıklarından birinin Topkapı Sarayı, İslam Eserleri, Arkeoloji müzeleri ve çevresiyle oluşması gibi. Ben bu iş bölümüne alışmaya başladım. Bunlar gelişigüzel oluşmadı ve bunu anlatmam sayfalar alır. Önemli olan, Galatasaray-Galata aksının bir cam fanusa dönüşmemesi ve bu ivme içinde bu bölgelerin sosyal ekolojilerine güncel ve tarihsel anlamda hassasiyetle yaklaşılması.
Garanti’nin yürüttüğü tüm sanatsal olguların Garanti Kültür A.Ş’de biraraya gelmesi size nasıl yardımcı olacak? Örneğin ortak çalışmalar yapılacak mı? Projelerden biraz bahsedebilir misiniz?- Bir program, iki bina esasında çalışıyoruz. Programlarımız araştırma odaklı ve farklı disiplinlerin kavuşma ve kırılma noktalarından hareket ediyoruz. Yeni kurumun merkezinde “obje” yok, sorular var. Ortak ya da bireysel çalışmalar söz konusu değil çünkü ortaklık bile birbirinden farklı paydalar olduğunu varsayıyor. Yeni kurumumuz kompartmanlara bölünmedi. Beraber çalışan program ekipleri var. 
Garanti Galeri ve Osmanlı Bankası Müzesi’nin yanı sıra Platform Garanti farklılıklarıyla hep ön plandaydı. Diğerleri tam tıkırında işlerken Platform’da bir anda bir durgunluk oldu, ardından da hiçbir şey gelmedi boş kaldı. Neden? - Platform’un etkinlikleri son zamanlarda yurtdışı ağırlıklı olarak gerçekleşti. Son 30 ayda bir çok konferans yaptık, misafir sanatçı programları sürdü, birçok sanatçıyı Türkiye’den dışarı yolladık, birçok sanatçı da konuğumuz oldu. New York, Seoul, Lille, Münster gibi kentlerde sergiler düzenledik. Olağanüstü bir kütüphane geliştirdik. Boşluğumuzun hissedildiğinin farkındayız ama restorasyon çalışmaları devam ediyor.
Çalışmaları süren binada Garanti Galeri ve Platform Garanti birarada mı hizmet vermeye başlayacak?- Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi ve Müzesi, Garanti Galeri ve Platform Garanti ömürlerini tamamladılar. Artık yeni bir kurum var.
Bu binanın projelendirmesi ne zamandır sürüyor?- 3 yılı aştı. İyi bir kurum oluşturmak için iyi bir süre, otobanda motor değiştirmek zorunda kalmayacağız. 
İçinde sergiler dışında konser, dans, tiyatro gibi etkinlikler de yapılacak mı?- Projlerimize etkinlik parametreleri içinde bakmamayı tercih ediyoruz. Araştırma neyi talep ediyorsa, kullanıcıyla nasıl buluşma sağlamak gerekiyorsa o yapılacak. İki binayı birlikte konuşmak gerekir. Binalarımız, kütüphanesi, açık arşivleri, workshop mekanları, çeşitli boyuttaki oditoryumları, değerlendirilen ara mekanlar, farklı sergileme ihtiyaçlarına yanıt veren mekanları ile çok katmanlı paylaşım sağlayacaklar.
GALATA YAVAŞ, BEYOĞLU HIZLI RİTİMDE OLACAK
Garanti Kültür A.Ş.’nin sahip olduğu iki 19. yy yapısını yeniden işlevlendiriyoruz. Her iki yapı da tarihi eser ve tarihi sit alanında. Biri Beyoğlu’nda beş bin metrekare, diğeri Galata’da 10 bin metrekare olmak üzere toplam 15 bin metrekare kültür alanı yapılıyor. Galata’daki diğerinden daha yavaş bir ritme göre tasarlandı. 100 bin cilt kapasiteli bir kütüphane, açık ve kapalı arşivler, çok sayıda seminer ve toplantı salonu, oditoryum, Osmanlı Bankası Müzesi, sergi salonları var. Dijital teknoloji giriş holündeki teknolojik duvardan başlayarak yapının her noktasına ulaştırılıyor.
Beyoğlu’ndaki ise yoğun insan trafiğini karşılayacak şekilde tasarlandı. Bu binadaki sergi salonları aynı anda çeşitli sergilerin gerçekleştirilmesine olanak veriyor. Çok amaçlı kullanabilen mekanlar da tasarlanmış durumda ve bu yapıda da gelişmiş bir teknolojik altyapı var.
EN BÜYÜK FARKIMIZ KÜTÜPHANE
Garanti Kültür A.Ş.’nin Beyoğlu ve Galata bölgelerinin uluslararası ölçekte bir çekim merkezine dönüşmesine katkıda bulunacak. Kütüphanemiz en büyük farkımız olacak. Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi ise Osmanlı İmparatorluğu ve egemenliğindeki bölgelerle ilgili benzersiz bir arşivi bünyesinde bulunduruyor. Osmanlı Bankası arşivlerine paralel olarak, genelde Tanzimat dönemi sonrası Osmanlı İmparatorluğu ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomik, politik ve sosyal tarihini; özelde ise bankacılık ve finans tarihini konu alan eserlerden oluşan bir ihtisas kütüphanesi de var.

20.03.2010, Cumartesi

Deniz İNCEOĞLU

dinceoglu@hurriyet.com.tr



Cumartesi, Mart 13, 2010

Ford Sosyal Medya'da çok çok başarılı...

Filiz Çağman: Topkapı Müzesinde 41 yıl , İlber Ortaylı'nın kalemiyle, 12.02.2006

Bizim müzenin müdürü
Topkapı Sarayı Müzesi'nin eski müdürü Filiz Çağman sekiz yıl boyu bürokrasiyle, imkansızlıklarla, parasızlıkla boğuşarak koca müzeyi ayakta tutmuştu. Perşembe günü Çağman'ın emekli olduktan sonraki ilk doğum gününü kutladık.

O tarihte doktora yapan kimse çok azdı. Hele üniversite öğretim üyeliğini hedeflemeyen bir müze küratörünün doktora ile uğraşması alışılmış bir manzara sayılmazdı. Sanat tarihi talebesi ve asistanından tutun da üniversitenin kıdemli tarih profesörüne kadar Topkapı Sarayı'na devam eden araştırmacıların hepsi Filiz Çağman'ın, bu genç ve zarif bilginin önerileriyle ufuklarının genişlediğini itiraf ederler.

Doğrusu yaşından beklenmeyecek bir bilgi birikimine sahipti.Uzman bizim memleketimizde az rastlanan bir fanidir. Daha çok ezbere konuşmaya ve üfürmeye meraklıyızdır. Çağman eski yazmaları tanıyor, kendisine müracaat edenleri yönlendiriyor ve sorunlarını çözüyordu.

Bilim yeni sorunların ortaya konması demektir. Bir noktada tıkanıp kalan verimli olamaz. Filiz Çağman, Osmanlı-İran edebi metinleri ve minyatürlerini birlikte değerlendirmekte hakikaten az rastlanan uzmanlardandır. Ama o kadarla sınırlı değil; önüne ister Venedik kumaşı koyun, ister Leipzig dokuması ya da porselen; hem künyesini tespit eder hem de kumaşı akrabasıymış gibi size tarif eder.

Zengin yapılı ve çeşitli ünlü müzesini cam ve madeni eşyası, ahşabı ve kağıdıyla bu kadar iyi değerlendiren ve tanıyan bir başka büyük müze müdürü sadece Leningrad Hermitaj Müzesi'nin genel müdürü Bilimler Akademisi üyesi Profesör Piyotrovski'dir.

Üniversite yıllarımda Topkapı Sarayı ile ciddi olarak ilgilenmeye başladığımda, Filiz Çağman Yazma Eserler Bölümü'nün sorumlusuydu. Filiz Çağman'ın malzemeye hakimiyetinin sonsuzluğunu Londra'yı sarsan ama gerçekten sarsan ünlü "Türkler" sergisinin hazırlanışında gördük.

İlk defadır ki, Türk küratörlerin hazırladığı katalog beynelmilel alanda tüm müzecilerin başvurduğu, örnek olarak seçtiği ve içindeki malzemeye göre sergi tasarladıkları bir kaynak oldu. Şahsen birtakım yabancı sergi başvurularına; "Türkler sergisinin kataloğunu kopya etmekten vazgeçin" diyoruz.

Filiz Çağman doktorasını şair Nizami'nin resimlendirilmiş ve Karakoyunlular dönemine ait önemli bir eser olan "Hamse-i Nizami"si üzerine yaptı. Bu eseri hazırlamak bizde alışıldığı üzere, sadece minyatürlere bakıp tarif edip değerlendirmekle olacak gibi değildir. Resmin yanındaki metni de okuyup anlayabilmek lazımdır. Resimlerine baktığın dönemin insanlarının yazdığını anlayarak sanat tarihi yapmak henüz az sayıdaki Allah'ın kulu tarafından yerine getirilen bir vecibedir.

Doktor Çağman'ın Nurhan Atasoy ve yakın arkadaşı Dr. Zeren Tanındı ile hazırladığı minyatür ve resim üzerine eserleri halen değerini korumaktadır. Şu anda gene Zeren Tanındı ile Topkapı Sarayı'ndaki Firdevsi, Nizami gibi büyük şairlerin eserlerini süsleyen minyatürler üzerine zengin bir kataloğu tamamlamıştır.İnşallah birileri himmet eder de basılır.

Malzemesine hakim Filiz Çağman Edirnelidir. Rumeli'nin Osmanlı kültürünü her haliyle etiketi, hicvi, ciddiyeti ile temsil eder. Edebiyat Fakültesi'ndeki öğrenim yıllarını boşuna geçirmeyen nadir öğrencilerden olduğu açıktır. Roman okur gibi birtakım el yazmalarını okumak için demek ki, ille de Osmanlı toplumunda doğmuş, yaşamış ve okula gitmiş olmak gerekmiyor.

Cumhuriyet nesilleri içinde eski metinlere hakim Mehmet İpşirli, Mehmet Genç, Günay Kut, merhum Ali Alpaslan, Uğur Derman, Özer Genç, Feridun Emecen, Murat Bardakçı, Mübahat Kütükoğlu ve daha genç kuşaktan Ali Akyıldız gibi bir alay kadar kalabalık değilse de, bir bölük oluşturabilecek insanlarımızın arasında kuşkusuz Filiz Çağman vardır. Biraz merak ve disiplin dedelerin mirasını hakkıyla değerlendirmemizi sağlar.

Sekiz yıl boyu bürokrasiyle, imkansızlıklarla, parasızlıkla boğuşarak koca müzeyi yönetti. Perşembe günü emeklilik yılından sonraki ilk doğum gününü kutladık. Belli ki, her şeye rağmen bir Topkapı Sarayı Müzesi ve benim Enderun halkı dediğim işine gönül vermiş saray uzmanları vardır. Filiz Çağman o camiayı hakkıyla temsil etmiştir. Topkapı Sarayı'nın hiçbir şeyi olmasa ismi vardır. Dünyanın büyük müzelerinden olduğunu dışarıdaki büyük müzelerle temaslarımda daha iyi görüyorum. Bunun bilincinde olan müzeciler ve müzeseverleri her şeyden çok takdir etmeliyiz.

Takdir etmeliyiz

Cumartesi, Mart 06, 2010

Smart Power in international relations

Smart power is a term in international relations defined by Joseph Nye as "the ability to combine hard and soft power into a winning strategy."

http://en.wikipedia.org/wiki/Smart_power


Balat ve Fener'de bir gün, Cuma, 05.Mart.2010

Yine bir tam günlük kaçamak ve ben İstanbul'un yedi tepesinden birinde yokuş aşağı yokuş yukarı dolandım, durdum.
Kiliseler, camiler, türbeler, ayazmalar ve mesnevihane. Üç beş talebesi ya var ya da yok olan Rum okulları ve Patrikhane.
Sabah 09:45 gibi Aksaray metro istasyonundan başlayan bir yürüyüşle Akdeniz Caddesi takip edilerek Fatih Cami, Fatih Sultan Mehmet'in türbesini ziyaret ve sonrasında At Pazarı'nda Eski Kafa kahvesinde bir soluklanma, ekşi sarı erik suyu içip yola koyulma...

Yavuz Selim caddesi takip edilerek Sultan Selim Cami'ni ziyaret, Yavuz Sultan Selim'in türbesini çok kalabalık olduğu için ziyaret edemeden, kısa bir molanın ardından bahçeden kuşbakışı Haliç manzarasını temaşa edip Fethiye Cami müzesine dışarıdan bakarak, vakit az, Draman Caddesi takip edilerek Balat'ın ara sokaklarına girdim.
Bir esnaf lokantasında hızlı bir öğlen yemeğinin ardından Draman Çeşmesi Sokağını, tek tük de olsa restore edilmiş evlere ve kapalı kiliselere baka baka, geçtim. Aya Nikola Ayazması'nın bulunduğu Ayan Caddesini boydan boya yürüyerek Vodina Caddesine ulaştım ve Tahta Minare Hamamı ve Cami'nin önünden geçerek hemen sağda, belli belirsiz ve minicik bir türbede yatan sahabeyi ziyaret edip Metroloji Kilisesi'nin köşesinden Çimen Sokak'a girip yokuş yukarı yürümeye devam ettim.
Bir kaç sokak ileride Meryem Ana Rum Ortodoks Kilisesi'nin önünden geçip Fener Rum Erkek Lisesi'ne ulaştım. Koskocaman bir bina adeta bir kale, burçları, mimarisi ve devasa görünümü ile çok uzaklardan bile görülebilen bir bina. Hemen yanında Mesnevihane.
Mesnevihane Sokak'tan yokuş aşağı ilerleyip bir kaç yüz metre sonra tekrar sağa dönüp yokuş yukarı devam ettim. Camcı Çeşmesi Sokağa ulaştım ve Haliç yönüne bu sefer yokuş aşağı yolculuğuma devam ettim. Dr.Sadık Ahmet Caddesine ulaşıp Haliç'e paralel Güney'e doğru yürüyerek Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi'ne ulaştım. Patrikhane'nin bitiminde ki sokağın köşesindeki Rum İlköğretim Okulu'nun önünden geçip sahil yoluna ulaştım.
Sahil yolunda önce Fatihin Sekbanbaşı Abdurahman Ağa Türbesi'ni sonra da Aya Nikola Rum Ortodoks Kilisesi'ni geçip bugünkü programımın son noktası olan Rezan Has Müzesi'ne kapanmadan yetiştim. 
Rezan Has Müzesi'nde ki Neolitik'ten Selçuklu'ya Sessiz Tanıklar daimi koleksiyonunu gezip giriş katına çıktım ve orada ki Ahu-Can Has'ın özel koleksiyonundan oluşan 'Türk Resim Sanatının Bir Asırlık Öyküsü II' adlı sergiyi gezdim. Sergi Halil Paşa, Şevket Dağ, İbrahim Çallı, Mahmut Cuda, Şeker Ahmet Paşa, Abdülmecid Efendi, Fikret Mualla, Nuri İyem ve onlarca Türk ressamının yıllar boyu emekle seçerek, arayarak, tek tek bularak oluşturulan koleksiyonun Kıymet Giray yönetiminde teşhirinden oluşuyordu.

Beyoğlu'nda 2 Saat, 03.Mart.2010

Çarşamba günü öğleden sonra iki saatlik bir boş bırakılmış zaman diliminde bir kaç sergiyi gezdim.
Sırayla kısacık bahsedelim:
1. Konsept ve tasarımı Zafer Karaca tarafından yapılan 'İstanbu'da Tanzimat Öncesi Rum Ortodoks Kiliseleri' sergisi Yunanistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'nda, Şişmanoğlu Konağı, İstiklal Caddesi, ziyaret edilebilir.
2. Semiha Berksoy - 'Ben Yaşardım Aşk ve Sanatla' sergisi Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi'nde. Bu sergiden alınma bir görüntüyü, Yahya Kemal Beyatlı'nın Semiha Berksoy'a yazdığı bir şiir, önceki iletilerimde görebilirsiniz.
3. 'Lidyalılar ve Dünyaları' sergisi Vedat Nedim Tör Müzesi'nde (Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi yanı).
4. 'Merih Akoğul ile Çağdaş Sanat ve Fotoğraf' sergisi Fototrek, Beyoğlu (Mısır Apt.) adresinde.

Ve...

5. Akşam üzeri Pg Art Galery Bebek'de Neriman Polat - Hülya Eyidoğan resim ve dijital fotoğraf sergisinin açılış kokteyline arkadaşım, fotoğraf sanatçısı, Ali Kabaş'la birlikte katıldık.

Debt Is A Political Issue

Paul Krugman

Earlier this week I gave a talk about the state of the crisis at Princeton’s Plasma Physics Lab, and one audience member asked a really good question: if the problem is that interest rates are at the zero lower bound, why should we worry about government borrowing? After all, doesn’t that mean that the government can borrow at a zero rate?

... So what’s the problem? Confidence.
... So what determines confidence? It has a lot to do with the perceived responsibility of the political elite.

Read full opinion here:
http://krugman.blogs.nytimes.com/2010/03/05/debt-is-a-political-issue/?src=tptw

Perşembe, Mart 04, 2010

Semiha Berksoy Sergisinden bir not

 
Yahya Kemal Beyatlı'nın kendi el yazısıyla Semiha Berksoy'a yazdığı şiirin ki eski harflerle ve kırmızı kalemle yazılmıştır, Türkçe harflerle yazılmış hali. Yapı Kredi Sanat Galerisi, 03.03.2010.

BAHÇELERDEN UZAK

İstemem artık ışık, rayiha, renk alemini
Koklamam yosma karanfille, güzel yasemini.
X
Zihnimi bir lahza müsait kılamaz idlale,
Ne beyaz bakire zambak, ne ateşten lale.
X
Beklemem fecrini leylaklar açan Nisanın,
Özlemem vaktini dağı dağ kızaran erguvanın.
X
Her sabah başka bahar olsada ben uslandım,
Uğramam bahçelerin semtine gülden yandım.

Y.K.
Yahya Kemal
Yahya Kemal Beyatlı

11.Nisan 1940



Posted by Picasa